AMADEUS - FİLM ANALİZ
- Muhammet Yasir Tüten
- 14 Mar 2021
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 15 Mar 2021

Mozart, gerçekte bu kadar abartılı bir biçimde kaçık bir adam mıydı bilmiyoruz; ama Youtube’da yayınlanan “Olmaz Öyle Saçma Müzik” programının anlatıcı koltuğunda oturan Serhan Bali’nin anlattıklarına göre en az filmindeki kadar kaçık bir adammış. Lükse düşkün olması, gaz kaçırma şakaları, insanlardan borç para istemesi vs tüm bunlar gerçek Mozart'ın da yaptığı şeylermiş. Yine de sinemaya renk katması için bazı hususların abartıldığını söylersek yanılmayız. Özellikle Salieri’nin müziğine oldukça hayran olduğu bu adama beslediği düşmanlık… Serhan Bali’ye göre bu da doğru değil. Aksine Salieri, Mozart'a çok yardım etmiş. Yine de bunların doğru olmaması bu filmin kötü olduğu anlamına gelmez.
Konu edindiği kişiden dolayı olacaktır ki filmimizde daha en başından itibaren arka planda klasik müzik ağırlıklıdır. Sonuna kadar flashbacklerle geçmişe ve günümüze gidip gelen bu yapım ilk sahnede gelecekte yaşanan bir olay ile başlar. Salieri, arkaplanda çalan müzik eşliğinde “Mozart’ın katili benim!” diye bağırır. Hizmetkarı olduklarını düşündüğümüz iki kişi odasına çıkar ve kapıyı açması için Salieri’yi ikna etmeye çalışır. Kapı açılmaz, hizmetkarlardan biri kapıya vurur ve içeri girer. İntihar girişiminde bulunmuş Salieri’yi kanlar içinde görürler. Mozart’ın hikayesini bilseniz de bilmeseniz de bu sahnenin merak uyandıracağı açıktır. Film henüz 3-4 dakika içerisinde dikkatleri üzerine toplamayı başarır. Daha sonra Salieri’yi deliler hastanesi olduğunu düşündüğümüz bir mekanda görürüz. Bir peder Salieri’nin yanına günah çıkartmak maksadıyla gelir. Salieri'yle konuşmaya başlar. Salieri pedere kendisinin kim olduğunu bilip bilmediğini sorar. İki adet bestesini önündeki piyano aracılığıyla çalar ancak peder bu iki besteyi daha önce duymamıştır. Daha sonra Mozart’ın bestesini çalar ve peder besteyi mırıldanmaya başlar. Filmin burada gerçek hayat ile ilgili verdiği ilk ipucu Mozart’ın bestelerinin kendisinden daha ünlü oluşudur. Ve gerçekten de Mozart’ın kendisinin dehası ölümünden uzun yıllar sonra anlaşılmıştır. Söz konusu sahneden sonra geçmişi hatırlama başlar. Salieri, Mozart ile yaşadıklarını pedere anlatmaya başlar.
Mozart’ın ve Salieri’nin hayatları hızlı bir biçimde geçiştirilir. Mozart’ın krallara piyano çaldığı sahneleri kısaca izleriz. Bu sahneler esnasından Leopold Mozart’ın yani Amadeus Mozart’ın babasının Mozart’a verdiği desteğe vurgu yapılır. Salieri ancak kendi babası öldükten sonra müzikle uğraşabilmiştir. Buna rağmen saray bestecisi olmayı başarır. Bu hızlı serimden sonra düğüm kısmı Mozart’ın sarayda vereceği bir konser için Viyana’ya gelmesiyle başlar. Burada senaryonun hiçbir şey söylemeden çok şey anlatma başarısına vurgu yapmak gerekir. Saray içerisinde çok merak ettiği için gözleriyle kimin Mozart olabileceğine bakan Salieri, uşakların yemek taşıdığı bir odaya girer. Hemen ardından odanın içerisine bir kadın ve bir erkek girer. Salieri hemen saklanır. Kadın ve erkek bir çeşit saklambaç oynamaktadır. Erkek kadını masanın altında bulur ve kendisine çeker. Kadına müstehcen ve fazla argo içeren cümlelerle kur yapar. İlk paragrafta da bahsettiğimiz gibi gaz kaçırma şakaları yapar. Daha sonra dışarıdan müzik sesi duyulur, erkek ayağa kalkar ve “müziğim” der. Tam bu anda Salieri gibi izleyici de o kişinin Mozart olduğuna anlar. Senaryoda o ana kadar o kişinin Mozart olduğunu belli edecek hiçbir unsur yer almamıştır. Hatta 2-3 sahne öncesine kadar aynı kişi kadrajda yine kadın kovalarken görülür ama ne Salieri ne de izleyici tarafından fark edilir. Şaşırma duygusu bu sahnede izleyici nezdinde kendisini gösterir.
Başta da söylediğimiz gibi Mozart’ın hayatını bilseniz dahi filmin senaryosu merakı giderek arttıracak şekilde kurgulanmıştır; ancak en az senaryo kadar övgüyü hak eden bir diğer unsur ise sinamatografidir. Kıyafetler, dekorlar, dış mekan kullanılan her türlü nesne dönemini yansıtabilecek cinsten seçilmiştir. Her dönem filmi gibi Amadeus filminde de sarı renk ağırlıklı renk tonları kullanılmıştır. Filmde müzik ağırlıklı olmasına rağmen bolca da diyaloga yer verilmiştir. Genel itibariyle omuz ve bel plan kullanılmıştır. Katarsis yaşatabilecek film olmamasına rağmen izleyiciyi kolaylıkla içine çekmeyi başarmaktadır. En azından bizim için öyle oldu.
İçeriğe tekrar döndüğümüzde bizi doğrudan ilgilendiren ilginç detaylar görmekteyiz. Mozart’ın saray için bestelediği ilk opera harem ile ilgilidir. Yani operasında Türk kültürüyle alakalı motifler yer almaktadır. Yine opera sanatçısı kadınlardan birinin Türk modasına uygun kıyafet giydiği görülmektedir. O dönem Türk kültürünün Avrupa’ya hakim olduğu bilinmektedir; fakat harem ile ilgili söylenenler Avrupa’ya bile fazla geniş gelmektedir. Harem, Salieri’nin ağzından genelev ile eş değer tutulmaktadır. Hikaye açısından sadece Mozart’ın ne kadar sapık bir besteci olduğunu vurgulamak esas olsa da genel hikaye açısından pek de önemi olmayan bu detay mutlaka izleyiciler tarafından dikkate alınmıştır.
Yönetmenliğini Milos Forman’ın yaptığı ve her ne kadar yeni bir filmmiş gibi dursa da 1984 sayılı vizyona giriş tarihiyle bizim gibi bunu filmi izledikten sonra görenler için hayret uyandırmaktadır. Mozart’ı Tom Huice oynamıştır. Senaryo gereği Mozart abartılı bir karakter olmasına rağmen Huice bu rolün üstesinden gelmeyi başarmış. Salieri rolünü oyanayan Murray Abraham’ın da kötü bir iş çıkardığını söyleyemeyiz. Övgüyü hak eden bir başka unsur ise Salieri özelinde makyaj ekibidir. Salieri’nin yaşlılığının canlandırıldığı sahnelerde Murray’inin yaşlandırma makyajı oldukça başarılı olmuş. Üç saat olmasına rağmen akıcı ve hızlı sahneleriyle çabucak biten bu yapım 8.3 imdb puanıyla bizim için de izlenmeye değer bir film olmuştur.
Commentaires