top of page

KILL BILL - FİLM ANALİZ

  • Yazarın fotoğrafı: Muhammet Yasir Tüten
    Muhammet Yasir Tüten
  • 13 Nis 2021
  • 5 dakikada okunur

En az ve belki de Matrix serisinden bile daha fazla filme ilham olan, parodisi yapılan, sahneleri taklit edilen kült bir film Kill Bill. Daha önce Gora’da ve tiyatrolarda sahnelerinin parodileştirildiğine mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Özellikle Gora’da Arif’in dövüş sanatlarını öğrendiği sekansta gün batımında pratik yaptığı sahnenin Kill Bill 2’ye gönderme olduğunu fark etmişsinizdir. Zaten kült filmlerin ortak özelliği de etkileyici bir olay örgüsüne sahip olmalarının dışında birçok özgün ve harika sahnelere sahip olmalarıdır. Ve Tarrantino’nun bol kanlı, hatta bir sürü kesik uzvun havada uçuştuğu bu filminde de birçok harika sahne ve detay mevcut.


Serinin ilki 2003 ikincisi ise 2004 yılında vizyona girmiş. İlk film yönetmenimizin dördüncü, ikincisi ise beşinci filmidir. Ancak ilk film ikincisinin geleceği kesin olarak bilinerek çekildiği için ve birbirlerini tam manasıyla tamamladıkları için her iki filme tek film desek herhalde yanlış bir şey söylemeyiz. Hatta aslında yapımcıların ticari kaygıları olmasa 3 saatlik tek bir film olarak gösterime girecekmiş. Yine de nasıl bir kaygıyla iki filmlik seri haline getirildiyse gerçekten çok güzel olmuş. Böylelikle en azından iki harika son sahne izlemiş olduk.

Söz konusu serimiz, düğün provasında müstakbel kocasını ve yakınlarını, aynı zamanda karnındaki bebeğini öldüren, kendisini de yaralayıp 4 komaya girmesine neden olan katillerin peşine düşme hikayesini anlatıyor. Yine Rezervuar Köpekleri’nde olduğu gibi bu filmde de flashbackler mevcut. Hatta flashforwardler de mevcut. Bu anı yaşarken sık sık geçmişe gidiyoruz. Bazen de gelecekteki bir olayı izliyoruz. Tarrantino, kurguda zamanı kullanması bakımından gerçekten harika bir yönetmen. Zira hikaye düz bir çizgide ilerlese asla böyle kült bir filme imza atamazdı. Ayrıca olay örgüsünün karmaşalığını da gidermek için bu tür geleceğe veya geçmişe gidiş-gelişler çok kullanışlı bir hale geliyor. Kendisinin bir röportajında yapmak istediğini belirttiği gibi harika bir hikaye anlatıcılığı yapmış.

Film yüzü gözü parçalanmış bir kadının arka plandan gelen bir erkek sesiyle konuşmasının görüntülendiği bir sahneyle başlıyor. Bu sahnenin sonunda bir silah sesi duyuluyor ve Tarrantino’nun her filminde olduğu gibi ilk sahneden sonra jenerik akmaya başlıyor. Jenerikten sonraki sahnede, ilk sahnede gördüğümüz kadının bir kamyonetle bir evin önünde durduğunu ve evin kapısını çaldığını görüyoruz. Buradaki dövüş sekansından önce gözlere odaklanılan ve filmin kendine özgü kabul edebileceğimiz bir flashback tekniği görüyoruz. Bu teknik seyircinin, karakterimizin beyninin içine girip anılarını izliyor gibi hissetmesine neden olmuş. Burada kullanılan görüntülerin üst üste bindirilip opaklıklarının düşürülmesi de yine geçmişi düşünürken kafamızın içindeki görüntülerin buğululuklarını yakalamış. Tarrantino tam anlamıyla bunun için mi bu şekilde bir teknik kullandı bilmiyoruz elbette; ama bize böyle hissettirdi. Yönetmenimiz bu harika tekniği “Dead Rides a Horse” (1967) filminden esinlenerek kullanmış. Bu tekniğe eşlik eden müzik ise Quincy Jones’un “Ironside” şarkısından alınmış. Paragrafın başında bahsettiğimiz kompozisyon da “İyi Kötü ve Çirkin” filminde alınma. Filmografinin ne kadar geniş olduğunu ilk 10 dakikayı kapsayan sahnelerde yapılan esinlemeler ve göndermelerle anlamışsınızdır.


Kahramınımız Kiddo’nun evini “bastığı” kadınla dövüştüğü sahnede, kadının kızı okuldan gelir ve ikili aniden dururlar. Kızı odasına yolladıktan sonra mutfakta yaşanan kargaşada Kiddo kadının öldürür ve kadının kızı o esnada mutfağa gelir. İzlerken bu sahne oldukça dikkatimizi çekmişti ki bu sahnele ilgili notlar almışız. Bu sekans da Coffy (1973) filminden ilham alınarak çekilmiş. Kiddo’yu kızına tanırken isminin biplenmesi de “Made in USA” filminden esinlenilip kullanılmış. Bu sahnelerden sonra polislerin bir kilisedeki cinayet yerini incelemeye geldiği bir sahneyi izliyoruz. Burada polis arabasının camının önünde dizili gözlükler de “Gone In Sixty Seconds” (1974) filmine bir gönderme olarak kullanılmış. Tarrantino bu sahneleri neye göre belirliyor bilmiyoruz fakat filmi incelerken milyon tane ayrıntı fark etmemize neden oluyor. Bu sekansta cinayet yerinin tam tepeden ve genel planda çekildiğini görüyoruz. Bu da muhtemelen trajediyi gözler önüne sermek için kullanılmış. Bu sahnenin ardından kendisi kült olan bir filmin içinde kült bir sahne yer alıyor. Özellikle Elle Driver karakterinin ıslıkla çaldığı melodi ve ekranın ikiye bölünmesi müthiş bir estetik yakalanmasına sebep olmuş. İşte bu bahsettiğimiz melodi de bir gerilim filmi olan “Twisted Nerve” alınma. Sahneyi ikiye bölme tekniği ise Brian De Palma’nın kullandığı bir teknik. Elle Driver’ın tek gözünün kapalı olmasının Switchblade Sisters filminden ilham alınarak çekildiğini de artık belirtmesek de olur.


Kahramanımızın şans eseri kurtulduğu bu sahneden hemen sonra komadan uyanışı ve hastaneden kaçışının yer aldığı bir sekans izliyoruz. Buradaki sahnelerin bile bir sürü filme gönderme yaptığını ve onlarca detayı barındırdığını belirtmeliyiz. Bizim en çok dikkatimizi çeken “Pussy Wagon” kamyonetin Tarrantino’ya ait bir kamyonet olmasıydı. Film gösterime girdiğinde günlük gezilerle filmin ve kendisinin reklamını yapmayı da ihmal etmemiş. Ayrıca Pussy Wagon sözcüğü “Grease Lightning” klibinde geçen bir söz öbeği. Bunu sapık bir hasta bakıcıya uyarlamak dahice bir unsur olmuş.


Sonrasında bir uçak yolculuğu yer alıyor. Kiddo, Okinawa adında bir şehre seyahat ediyor. Eskiden kılıç üreten ancak bunu yapmamaya hayatı üzerine yemin edip sushi dükkanı açan bir kılıç ustasının yanına geliyor. Bu detaylardan siz sıkıldınız mı bilmiyoruz ama belli ki Tarrantino bunları filmin içine yerleştirmekten hiç sıkılmamış. Bahsettiğimiz şey öyle filmi izlediğinizde anlayabileceğiniz bir şey de değil. Okinawa, Japon’ların sushi yemek için tercih edecekleri en son şehirmiş ve sushi dükkanı açmak için de iyi bir seçim değilmiş. Kılıç ustası Hattori Hanzo da bir daha kimse kendisine ulaşamasın diye burada bir sushi dükkanı açma yoluna gitmiş. Sadece bu kadarla da sınırlı değil; karakterimiz adı da 16. Yüzyılda birleşik Japon devletinin kurulmasına yardımcı olan bir samuray ve Ninja ustasının adıymış. Senaryonun yazım sürecinin neden 6 yıl olduğunu anlamışsınızdır diye umuyorum.


Kiddo’nun Hattori Hanzo’yu ikna edip kılıçların bulunduğu kata götürdüğü sahnede bir baseball topunu ikiye yarma kısmı yer alıyor. Bu sahnenin tamamen gerçek olduğunu öğrendik. Evet tamamen gerçek; ancak bu sahnede Kiddo’yu Uma Thurman yerine dublorü Zoe Bell canlandırmış. Muazzam bir kılıç ustalığını olduğunu söylesek abartmış olmayız.


Buradan son yarım saate geçelim. Kiddo’nun intikam almaya çalıştığı O Ren Ishi ve Crazy-88’in bulunduğu bir mekana geldiğini görüyoruz. Burada çok akıcı bir dövüş sahnesi yer alıyor. Kahramanımız hiç durmadan yarım saat boyunca dövüşüyor ve önüne geleni kesiyor. Herhalde burada kareografiden ziyade akan kanlar dikkat çekmiştir. Kollardan ve kafalardan tazyikli akan kanlar. Tarrantino bu abartılı kan akma sahneleri için filmde 2000 litre sahte kan kullanmış. Bu sahte kanlar hangi maddeden üretiliyorsa muhtemelen o maddenin rezervi tükenmiştir. Bu sekansın bir kısmında ekranın siyah beyaza döndüğünü görüyoruz. Bunun nedenini biz vahşetin gizli kalmasını istedikleri için olduğunu düşünüyorduk. Zira salona balkondan bakan bir açıdan tüm her şeyin olup bittiği hali gösterilmekteydi. Ancak bunun sadece Amerikan Sinema Filmleri Derneğinin onayından geçmek için yapıldığını öğrendik. Ayrıca bu sekans Japonya versiyonunda renkli kullanılmış. Bu sekans içerisinde yer alan bir mavi loş ışıkta dövüş sahnesi yer alıyor. Burayı çok estetik bulmuştuk. Dövüşçülerin sadece gölgeleri görünüyor ve sahneye güzel bir hava katıyor. Bu sahnenin de Samurai Fiction’dan alındığını öğrendik.


Ve gelelim karlı bahçe sahnesine; bu fikri de Lady Snoblood filminden almış saygıdeğer yönetmenimiz. Zaten özellikle bu filmden ve Death Rides a Horse filminde birçok alıntı yapıldığını görüyoruz. Bu sahnenin sonunda çalan müzik de Lady Snowblood filminden. Bu filmin dekorundan, müziğinden bolca yararlanıldığı çok açık. O Ren Ishı karakterinin ölüm sahnesi bile Lady Snowblood’dakine oldukça benziyor. Hiç özgün bir şey yok mu derseniz; bunun için de karakterin kafasının yarısının kesilmesini örnek verebiliriz. Bunu da O Ren Ishi’nin son sözlerinin kılıcın gerçekten bir Hattori Hanzo kılıcı olduğuna dair olması için tercih etmişler.


Ses tasarımının da son derece mükemmel olduğunu da belirtelim. Dövüş sahnelerindeki el-kol hareketlerinin ses efektleriyle desteklenmesi güzel olmuş. Burada yine güzel bir ayrıntı yakalıyoruz. Yönetmenimiz Kiddo’nun şiddete maruz kaldığı sahnelerde doğal ses efektleri kullanırken, Kiddo’nun şiddet uyguladığı sahnelerde mutlu müzikler ve abartılı ses efektleri kullanmış. Bunları doğru kullandığınızda izleyicinin duygularını yönetmeyi başarıyorsunuz. Açıkçası Kiddo’nun şiddet uyguladığı sahneleri izlerken şiddete maruz kaldığı sahneleri izlediğimizde zorlandığımız kadar zorlanmadık.


Tarrantino’nun Pulp Fiction filmi çekimlerinde Uma Thurman’la birlikte çekmeye karar verdikleri ve Uma Thurman hamile olduğu için çekimlerinin başlaması ertelenen, hem uma Thurman’ın hem de Tarrantino’nun kaza yaşadığı bu film, kendine özgü tarzıyla izlenmeyi ve takdir görmeyi sonuna kadar hak eden bir film olmuştur.

 
 
 

Comments


bottom of page